6 Haziran 2014 Cuma

Ilgın Hakkında Ne Dediler

Ilgın Hakkında Ne Dediler
Ilgın'ı ziyaret edenler, Ilgına yolu düşenlerden birisi olan Mehmet İpçioğlu 13 Ağustos 2010 tarihinde internet blogunda Ilgın'da bir hafta sonu diye başlık atarak şehrimiz Ilgın hakkında yazdığı izlenimleri.

Ilgın'da bir hafta sonu
Hafta sonu şehrin gürültüsünden ve geceleri nefes aldırmayan kavurucu sıcaklardan sıyrılıp bir tatlı huzur almak için çoluk çocuk atladık bizim emektar düldüle…. 


Hele şehirden bir çıkalım… 
Düldülün benzini nereye kadar götürürse oraya kadar gidelim dedik. 
Kampüsü geçip İstanbul yoluna doğru Allah ne verdiyse bastık gaza …. 
Ilgın’a yaklaşınca bizim emektarın göstergesi benden buraya kadar sinyalini vermeye başladı.  
Biz de anayoldan ayrılıp rotayı kaplıcalara çevirdik. 
Ben şahsen her yerleşim yerinin bir ruha sahip olduğuna inanırım. 
Tarihin, coğrafyanın ve içinde yaşayanların zamanla bina ettiği bir ruhtur bu. 
Bu ruha can veren mana âleminin büyükleridir. 
Hal böyle olunca bu büyükler o yerleşim bölgesinin manevi sahipleri olurlar.  
İstanbul’da Eyüp Sultan, Budapeşte de Gülbaba, Konya’da Mevlana, Adıyaman’da Ebu zer-i Gıffari, Malatya’da Battal Gazi, Maraş’ta Malik Ejder gibi. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. 
Ilgın’a girdiğimde de buram, buram tarih kokan bu kentin sahibinden izin almak geldi içimden. 
Öyle ya, atlayıp arabaya hiçbir sınırı geçmeden kimseye pasaportunu göstermeden anadilinle anlaşabildiğin insanların yaşadığı bir yere geliyorsan bu yeri sana açıp müheyya eden, bu uğurda kan döken, can veren kahramanlar olması gerekir elbette. 
Bu duygularla kaplıcaların hemen yanındaki tepede yüzyıllardır nöbette olan; Horasan’dan Anadolu’ya bu toprakları İslamın mayası ile yoğurmaya gelen Kolonizatör Türk dervişlerinden Handevi Kandevi türbesine uğramak oldu ilk işimiz. 
Bölgenin gerçek hakimlerini temsil eden bu zatın müsadesini almadan şehre girmek yakışık alır mıydı? Almazdı elbette. 
Gerçi bırakın şehri gezmeyi, bırakın kaplıcalarda sağlık için bir tatlı huzur almayı, handevi hazretlerine bir Fatiha okumak için bile Ilgın’a gitmeye değer şüphesiz. 
Gönül arzu ediyor ki türbesini gezdiğimiz bu zatın adına yaptırılan zaviyesini de görelim. Orayı da gezdirelim çocuklarımıza. 
Ama maalesef birçok tarihi eser gibi 1276’da Sahip Ata Fahreddin tarafından yaptırılan zaviyesinden günümüze bir taş parçası bile kalmamış… 
Bize de kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü baldöken tarzındaki türbesini görmek ve çocuklarımıza:  

-İşte bakın Anadolu’da bugün Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma isimleri ile dolaşabiliyorsak bu zatların sayesindedir, demek kalıyor. 

İzi kalmayan, korumaktan aciz olduğumuz eser sadece zaviye mi dersiniz???  
Sahip Ata tarafından 1267 senesinde kaplıcayla birlikte hamamın yakınında inşa ettirilen Sahip Ata hanından da hiçbir iz kalmamış olması yüreğimizi burkan bir başka gerçeğimiz... 
Biz de kalanları ziyaret edip bir dönem ilim ve irfanla dünyayı aydınlatan ve ilimden aldığı güçle üç kıtaya hakim olan bir ecdanın torunu olmakla gurur duymaya ve Ilgın’da bu eserlerin asar-ı bakiyelerini gezmeye başlıyoruz.  
Ilgın’a ruh katan bir başka mana erinin Şeyh Bedreddin’in türbesine geliyor sıra… 
Kendi adını alan bir mahallede, bir evin bahçesinde bulunan türbe 1286-87 yılında Sâdeddin İsa tarafından inşa ettirilmiş ve halen ayakta ziyaretçilerini beklemektedir. 
Türbeden sonra Çukur camiye gidiyoruz.  
Ilgın’a gidenlerin sadece hamam safası yapmayıp Halk arasında Çukur Câmi adıyla bilinen Pir Hüseyin Bey Câmisini mutlaka görmelerini tavsiye ederim. 
Camiyi gezdikten sonra Ilgın’ın en görkemli tarihi yapısına geliyor sıra. 
Lala Mustafa Paşa Külliyesi’ne… 
Ilgın’a yolu düşenlerin Osmanlı’nın Doğu’ya yaptığı seferlerde sağ kol güzergâhında İstanbul - Mekke hattında, Eskişehir-Konya arasındaki en önemli menzil olan bu kazada Lala Mustafa Paşa tarafından menzil külliyesi olarak yaptırılmış olan Lala Mustafa Paşa Külliyesi’ni görmeden dönmemelerini tavsiye ederim.  Bu külliyenin ziyaretçilerinin; bir ticaret merkezinde imaret ve mektebi ihmal etmeyen yani ekonomiyi sosyal ve eğitim kurumlarıyla besleyen bir zihniyeti görüp, 600 yıl ayakta kalmanın sırlarını keşfedeceklerine inanıyorum.

Kaynaklar:
Beytullah Yıldırım / Ilgın Araştırmaları
Mehmet İpçioğlu / http://blog.milliyet.com.tr/ipcizade

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder